GÜZEL İZMİR'DE İLK ÖĞRETMENİMLE


Yılın ilk seyahatini İzmir'e yapmış bulunuyorum. Hep gitmek istediğim, fakat bir türlü fırsat yaratamadığım İzmir'e, ilkokul öğretmenimi ziyaret amacıyla sonunda gidebildim. Bahaneler iyi oluyor, geçen yıl da tam bu günlerde kız kardeşimle yeğenimi görmek için yılın ilk seyehatini Gaziantep'e yapmıştım.
Bir yeri ilk kez görmek kadar iyi olmuyor hiç bir seyahat. Gittiğin yer neresi olursa olsun.
Öğretmenim yıllardır "Gel" diyordu, ben de yıllardır gitmeye niyetleniyordum, kısmet bu zamanmış.



İzmir, bende hep Mustafa Kemal Atatürk ve Kurtuluş Savaşı ile özdeşleşmiş bir şehir oldu. Bu şehri görmeden ölüp gitmemeliydim. Metrosunda, yere oturup gitarı eşliğinde "İzmir'in dağlarında çiçekler açar" diyen kızın söylediği o çiçekleri görmeliydim.
Güzel İzmir derler ya hep, "Bakalım güzel miymiş?" demedim hiç. Biliyordum güzel olduğunu. Kurtuluş Savaşı'nda büyük bir mücadele veren insanların yaşadığı şehir nasıl güzel olmazdı ki? Atatürk ve cumhuriyete bağlılığın her köşesinde kendini gösterdiği bir şehir İzmir. Özellikle belediye otobüslerinin biniş kapısının sağ başında küçük bir yuvarlak içindeki Atatürk fotoğrafı çok hoştu.

Öğretmenim Karşıyaka'da oturuyor; havalimanından bindiğim metrodan Alaybey istasyonunda inince karşılayacaklarını söylemişti. Daha neredeler diye bakınmama bile gerek kalmadan ismimin söylendiğini duydum. Benim güzel öğretmenim Şaduman hanım ve eşi Kazım bey el sallıyorlar heyecanla. Sarılıp öpüştükten sonra yavaş yağan yağmur altında şemsiyelerimizle evlerine yürüdük. Gitmeden önce öğretmenevi veya bir otelde yer ayırtacaktım izin vermediler. Kesinlikle evlerinde misafir etmek istediklerini söylediler. Tedirgindim açıkçası başta, ancak öyle bir misafirperverlikle ağırladılar ki beni iki gün boyunca, kendimi anne babamın evinde sandım adeta. Ve tanık olduğum en güzel şey, ilerlemiş yaşta can yoldaşlığının nasıl bu kadar güzel olabildiğiydi. Sabahları erkenden kalkıp, evi havalandırdıktan sonra kahvaltıyı hazırlayan bir erkek, adeta bir genç kız edasıyla evin her köşesinde koşturan bir kadın. Birbirlerine neşe içinde, mutlaka espri ile süsleyip günlük olayları anlatan, gözlerinin içine minnetle bakan, muhteşem bir çift onlar. İlkokulda iken mandolin dersi verirdi evinde bize öğretmenim; o eve gidiş gelişlerde de farketmiştim bu güzelliği, hâlâ süregeliyor olması büyük bir ders niteliğinde oldu benim için.

İlk öğretmen çok önemli bir çocuğun hayatında. Anne kucağından sonra, öğretmenimin deyimiyle ikinci kucaktır o. Tabi, kucaklamasını bilenler için. O ikinci kucak belirliyor çocuğun ilerideki yaşamını. Ben çok şanslıydım Şaduman hanım gibi bir öğretmenim olduğu için. Kimi zaman disiplinli bir öğretici, kimi zaman dert dinleyen bir arkadaş, ama hep gerçek bir anne oldu bize. Sonuna kadar açtı kucağını.
Küçük küçük programlar yapmış öğretmenim benim için; ilk gün Karşıyaka'dan vapurla Konak'a geçtik. İstanbul'daki gibi zarif şehir hatları vapurlarını beklerken yeni yapılan modern vapurlarla karşılaşmak tek hayal kırıklığım oldu. Kötü değiller elbet, oldukça da konforlular, ancak beklenti başka olunca...
Konak meydanında meşhur Saat Kulesi'ni gördüm sonunda. II.Abdülhanit'in tahta çıkışının 25.yıldönümü için Sadrazam Mehmet Said Paşa tarafından yaptırılıp 1901 yılında açılmış. 25 metre yüksekliğinde dört katlı ve sekizgen planlı bir yapı. Kulenin saati sadece 1974 yılındaki depremde hasar almış ve depremin olduğu saat olan 02:04 de durmuş. Onun dışında hiç durmadan tıkır tıkır çalışıyormuş.
Arkasında Hükümet Konağı var. Bu bina eskiden, ünlü İzmirli aile Katipzade'lere aitmiş. 9 eylül 1922'de Türk askerinin ilk bayrağı dikerek Yunan işgali ve Kurtuluş Savaşı'nın bittiğini göstermesi açısından önem taşıyor.
Konak meydanından ünlü Kemeraltı Çarşısına doğru yol aldık. Kumaş firmasında çalışırken duymuştum ilk buranın adını. Bir konfeksiyoncuya mal gönderirdik İzmir Ambarı ile sık sık. Bizim Tahtakale, Mısır Çarşısı tarzına benziyor biraz. Herkese, her keseye uygun her mal var burada. Adı Kemeraltı, ancak eskiden kalan da olsa herhangi bir kemer falan göremedim ben. Yay şeklinde, sokak sokak birbirine bağlı çarşılar bütünü. İlerisinde Kızlarağası hanı var. 1744 yılında Kızlarağası Hacı Beşir Ağa tarafından yaptırılmış. Mimari özelliği bakımından tek örnek olup anıtsal özelliğe sahipmiş. 2 katlı ve 4 kapılı bina şimdi artık alışveriş ve dinlenme yeri olarak kullanılıyor. Avlusunda çok güzel kahve ocakları var, çayınızı kahvenizi tarihi atmosfer içerisinde keyifle yudumluyorsunuz. Biz de öyle yaptık. Öğle yemeğimizi de tarihi şadırvanın bulunduğu Ali Paşa Meydanı'nda yedik. Şadırvanın çevresinde yiyecek dükkanları var, dışarıya taşmış masalarından birine oturduk. Şadırvandaki sokak müzisyeninin çaldığı kanun eşliğinde yedik buranın favori yemeği Manisa kebabını.
Bu tarihi çarşıdan sonra modern bir çarşıya geçelim, Mavi Bahçe AVM'ye. Karşıyaka'nın batı ucunda Mavişehir semtinde bulunan bu çarşıya AVM demek gelmedi içimden. Bilirsiniz hiç sevmem AVM'leri, ama burası adı gibi bir bahçe sanki. Büyük bir alışveriş bahçesi. Son derece de estetik üstelik. Bayıldım, çepeçevre yürüdük etrafını. Nefes alınabilen harika bir yer.
İzmir'deki ikinci ve son günümde, kahvaltıdan sonra ilk iş olarak Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım'ın mezarını ziyarete gittik. Birinci derece sit alanı içindeki parkta bulunan mezarın mevcut şekli bizzat Atatürk tarafından belirlenmiş. Ferik Osman Paşa Camii avlusu içinde kalıyor. Anıt şekli ise 1940 yılında İzmir Belediyesi tarafından yaptırılmış.
Anıt mezardan biraz ilerideki Latife Hanım Anı Köşkü'nü ziyarete geldi sıra. Diğer adıyla Uşakızade köşkü. Ünlü romancımız Halit Ziya Uşaklıgil'in yeğeni olan Latife Hanım ile Atatürk Milli Mücadele sırasında burada tanışmışlar. Atatürk'ün annesi Zübeyde hanım da tedavi için geldiği İzmir'de bu evde ölmüş. Önemi buradan geliyor. Latife Hanım, Atatürk'ün annesi için İzmir'de bir ev aradığını duyunca kendi evini önermiş. Zübeyde hanımın rahatça tekerli sandalyesiyle dolaşabilmesi için evdeki tüm kapı eşiklerini kaldırtmış. Son derece zeki ve nüktedan olan Zübeyde hanıma kendini sevdirmek (kabul ettirmek) için de elinden gelen her şeyi yapmış.
Anı evde, köşkün mirasçılarının belediyeye bağışladığı özel eşyalar ile Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen'in yaptığı Atatürk, Zübeyde ve Latife Hanım'ın balmumu heykelleri var. Heykeller o kadar sahiciydi ki, özellikle Atatürk'ün heykeli karşıma çıkınca ürperdim. Sanki benimle sohbet edecek kadar canlı ve yakındı.


2005 yılında Karşıyaka Belediyesi'ne kazandırılan Anı Ev'in bahçesinde çay kahve içilebilecek bir de tesis var, aileler ve öğrenciler için harika bir mekan olmuş.

Bir de Karşıyaka çarşısını gezince iki günlük tatilim tamam oldu. Gerisi bir sonraki sefer ya da seferlere inşallah.

Yorumlar

  1. İlkokul öğretmeninizi ziyarte etmeniz çok güzel bir davranış.
    İzmir yazısı ise daha da güzel bir tanıtım yazısı olmuş.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hiç koparmadık bağımızı öğretmenimle. Bu açıdan da şanslı sayıyorum kendimi. İzmir ise gerçekten çok görmek istediğim bir şehirdi, görmeyenler de bilsin istedim.
      Çok teşekkür ederim hocam.

      Sil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar